Her ebeveyn, çocuğu için “daha iyi bir yaşam” diler. Daha az ağlayan, daha az hata yapan, daha uyumlu, daha başarılı bir çocuk, belki de daha az kırılgan… Ancak bazen farkında olmadan, bizim umudumuz çocuğun gerçeğiyle çatışır. Bu noktada ebeveynler olarak bizlerin deneyimleri bu beklentileri şekillendirebilir.
“Benim göremediğim sevgiyi o görsün.”
“Benim cesaret edemediğimi o yapsın.”
“Benim gibi yalnız kalmasın.”
“Benim yaşadığım kırgınlığı o yaşamasın.”
Bu dilekler çok insani ve içtendir. Ancak, çocuğun kendi gelişimsel gerçekliğine eşlik etmeden yön verirse, zorlayıcı hale gelebilir. Çünkü çocuklar, bizim bıraktığımız veya hayal ettiğimiz yerden başlamaz. Var olmasına izin verilmiş çocuk ise sevilmek için bir koşulu taşıması gerekmediğini, duygularıyla bağ kurabilme becerisini, yaşamı ile ilgili sorumluluk alabilmeyi gelişim süreci içerisinde kazanacaktır.
Halil Cibran “Çocuklar” şiirinde şöyle bahseder,
Onlara sevginizi verebilirsiniz ancak, düşüncelerinizi değil;
Çünkü onların kendi düşünceleri olacaktır.
Ve şiirini böyle tamamlar…
Sizler, yaşayan oklar olarak
çocuklarınızı ileriye fırlatan yaylarsınız...
Yayı kullanan, sonsuzluğun içindeki
Hedef noktasını görür ve
Bütün gücüyle sizi gerer ki,
Okları hızla uzaklara erişebilsin.
Okçunun elleri altında sevinçle eğilin,
Çünkü o, uçan okları olduğu kadar,
Sarsılmaz yayları da çok sever…"